Ebola Virüsü - Vücudunuz Hayatta Kalmak İçin Nasıl Mücadele Ediyor? | Kurzgesagt

🎁Amazon Prime 📖Kindle Unlimited 🎧Audible Plus 🎵Amazon Music Unlimited 🌿iHerb 💰Binance

Video

Transkript

Ebola’yı bu kadar tehlikeli yapan nedir?

Bir virüs nasıl olur da vücudun

o çok karmaşık savunma sistemini bu kadar

hızlı ve etkili bir biçimde alt eder?

Ebola’nın ne yaptığına bir göz atalım

Ebola bir virüstür.

Virüs çok küçük bir şeydir.

Bir parça RNA ya da DNA

birkaç protein

ve de bir gövde.

Kendi başına bir şey

yapabilme kabiliyetine sahip değildir

ve yalnızca hücrelere nüfuz bulaşarak hayatta kalıp çoğalabilir.

Bunu önlemek için de bağışıklık sistemimiz var.

Bağışıklık sistemi müthiş karmaşıktır.

Bundan dolayı biz de anlaşılmasını

kolaylaştıran görsel bir sistem geliştirdik.

İşte böyle gözüküyor.

Şimdi Ebola’yı anlamamızı sağlayacak bölüme odaklanalım

ve gerisini yoksayalım.

Dendritik hücreler genelde, anti-virüs hücreleri,

destek hücreleri ve antikor fabrikalarından oluşan

bir orduyu harekete geçirir.

Bu ordu koruyucu hücrelerle beraber çalışarak

enfeksiyonu günler içinde ortadan kaldırır.

Ancak Ebola saldırdığında,

direkt olarak bağışıklık sistemine saldırır.

İlk ele geçirdiği hücrelerden bazıları

bağışıklık sisteminin beyinleri olan

dendritik hücrelerdir.

Ebola virüsü bir dendritik hücreye

hücre taşıması işlevi gören alıcılara bağlanarak girer.

İçeriye girdiği an dış gövdesi çözünür ve

genetik materyelini, nükleoproteinlerini ve enzimlerini açığa çıkarır.

Kısacası, hücreyi ele geçirir,

hücrenin savunma mekanizmalarını kapatır ve

hücreyi baştan programlar.

Hücre artık bir virüs üretim tesisi olmuştur

ve kaynaklarını Ebola virüsü üretmek için kullanır.

Hücre doygunluğa ulaşınca hücre çeperi çözünür

ve milyonlarca virüs dokulara karışır.

Virüs yalnızca dendritik hücrelerin özel

anti-virüs hücrelerini etkinleştirmelerini engellemekle kalmaz,

onları kullanarak bir de sinyal göndertir.

Bu sinyal özel hücreleri kandırarak

ömürlerini yarıda keserek kendilerini imha etmelerini sağlar.

Yani bağışıklık sistemi alt üst olmuştur

ve tepki veremez.

Virüs hızlıca çoğalırken, milyarlardan bahsediyoruz,

hastalıklı hücrelerin icabına bakmakla yükümlü

doğal öldürücü hücreler de etkilenirler

ve hastalığın yayılmasını

engelleyemeden ölürler.

Bu sırada Ebola, vücudun

koruyucu hücreleri olan

makrofaj ve monositleri

de ele geçirerek savunmayı bırakmalarını sağlamakla kalmaz

bu hücreleri kullanarak kan damarlarını

oluşturan hücrelere bir sinyal göndertir

ve vücuda sıvı salınmasını tetikler.

Genelde bu mantıklıdır, ancak bu durumda

yalnızca kargaşaya yol açar.

Vücudun tüm nötrofilleri, virüs ve makrofajlardan

gelen sinyallerle uyandırılmış olarak etkin durumdadır.

Bu hücreler virüslere karşı pek etkin değillerdir

ve bu mücadelede yer almamaları gerekir.

Yapmamaları gereken şeyler yapmaya başlarlar.

Nötrofiller damarlara daha fazla sıvı salmalarını işaret eder

ve bu da iç kanamaya yol açar.

Ebola’nın saldırdığı

bir başka bölge ise karaciğerdir

Virüs buraya yerleşmekte sorun yaşamaz

ve çabukça bir çok karaciğer hücrelerini öldürerek

organ yetmezliği ve fazladan iç kanamaya yol açar.

Bütün bu olanlar aynı zamanda yaşanmaktadır.

Virüs yayıldıkça her yere atom bombası atılıyor gibidir.

Bunun bir tanesi yalnızca bir bölgede bile büyük bir soruna yol açacakken

şimdi her yerde aynı anda meydana gelmektedir.

Bağışıklık sistemininin enfeksiyonlara karşı

evrimleştirdiği tüm mekanizmalar aleyhe çalışmakta

ve virüs yayılmaya devam etmekte.

Gitgide daha çok hücreye bulaşırken

vücut umutsuzca hayatta kalmaya çabalamaktadır.

Son bir can havliyle bağışıklık sistemi

durumun üstesinden gelmek için sitokin uyarımını devreye sokar.

Sitokin uyarımı bir imdat sinyalidir.

Bağışıklık sistemi elindeki tüm silahları

bir seferde umutsuzca bir intihar saldırısıyla ortaya koyar.

Bu, virüsün arkasında (özellikle damarlarda)

büyük miktarda hasar bırakmasına yol açar.

Tezat da şudur ki, bağışıklık sistemi ne kadar kuvvetliyse

kendine de o kadar zarar verir.

Gitgide daha çok sıvı kandan ayrılır.

Vücudun her açıklığından kan gelmeye başlar.

Ciddi sıvı kaybı yaşanır. Bunun sonucunda

organları hayatta tutmaya yetecek kadar oksijen sağlanamaz

ve hücreler ölmeye başlar. Bu noktaya geldiyseniz

ölme şansınız bir hayli yüksek.

Gün itibariyle her on hastadan altısı Ebola’ya yenik düşmekte.

Vay be! Tamam. Ebola fenaymış. Şimdi panikleyelim o zaman, değil mi?

Hayır, hiç de değil.

Ebola’nın şiddeti haberleri sattırır

ve YouTube videoları da paylaşılır ki herkes Ebola’yı konuşsun.

Ancak şu an Ebolaya yakalanmak için yalnızca bir yol var.

O da, belirtileri gösteren birinin

vücut sıvılarıyla temasta bulunmak.

Onu da yapmayın artık.

Ebola 2014 haziranından beri 5.000 kişinin canını aldı.

Grip her yıl 500.000 kişiyi öldürüyor

Sıtma ise her yıl bir milyona kadar çıkıyor.

Her gün 3.000 kişi, bu video başladığından beri on çocuk.

Yani Ebola berbat ve korkunç olsa da

korkunuza yenik düşmeyin. Ebola hakkındaki en bulaşıcı şey

çevresinde dönen medya abartısı.

Bağışıklık sistemi hakkında bir kaç şey daha öğrenebilirsiniz bu arada.

Altyazı çeviri: Okan Erturan