GDOlar İyi mi Kötü mü? Genetik Mühendisliği & Yiyeceklerimiz | Kurzgesagt

🎁Amazon Prime 📖Kindle Unlimited 🎧Audible Plus 🎵Amazon Music Unlimited 🌿iHerb 💰Binance

Video

Transkript

GDO’lar bilimde çok tartışmalı alanlardan birisidir.

Genetik mühendislik birçok alanda kullanılıyor. GD İnsülin gibi medikal uygulamalar büyük ölçüde

kabul edilmesine rağmen konu yemek ve tarıma gelindiğinde tartışma kızışıyor.

Neden?

Neden aynı şeye çok farklı tepkiler veriliyor?

Hadi derine inelim ve gerçekleri, korkuları ve GDO’ların geleceğini keşfedelim.

İnsanlar binlerce yıldır bitkileri ve hayvanları genetik olarak değiştiriyor.

Belkide ekinlerinin birkaçı çok iyi ürünlere sahipti.

Belki de kurtlarının bir tanesi özellikle sadıktı.

Akıllıca olan şeyi yaptılar ve yararlı özellikleri olan hayvanları ve bitkileri çiftleştirdiler.

Canlıların özellikleri genlerin görünüm şeklidir.

Her nesille birlikte bu genler daha fazla yayıldı.

Binlerce yıl sonra, neredeyse her bitki ve hayvan evcilleştirmeden önceki durumundan çok farklıydı

Eğer siz bin yıldır genleri değiştiriyorsanız, “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” ya da “GDO” yu farklı kılan nedir?

Seçici yetiştirme temelde şanslı isabetler ummaktır.

Genetik mühendisliği bu faktörü ortadan kaldırıyor.İstediğimiz özellikleri seçebiliriz,

Meyveyi büyütebiliriz,

Zararlılara bağışıklı yapabiliriz vb.

O zaman neden insanlar bunun hakkında endişeli?

GDO’nun en yaygın sakıncaları ile başlayalım…

Gen yayılması, yani genetiği değiştirilmiş ekinlerin normal ekinlere istenmeyen yeni özellikler getirmesi.

Tamamen engellemeyi garantileyen bir yöntem var ama bu kendi başına büyük bir karşı-GDO tartışmasıdır.

Sonlandırıcı tohumlar.

Fikir her yıl yenisini almamızı gerektiren kısır bitkiler üretmektir.

Gerçek düşünce ne olursa olsun, bu teknolojinin kullanımını durduran bir halk tepkisine sebep oldu.

Bu bizi değiştirilmiş DNA’nın istemsizce yayılmasına geri götürüyor.

GDO’lu bitkilerin ekilmediği, yetiştirilmediği yerlerde değiştirilmiş gen izleri yabancı ekinlerde bulunabiliyor.

Genetiği değiştirilmiş bitkiler tamamıyla yabanileşemez.

Çoğu bitki kendini tozlaştırır ve tüm ekinler bir karışma sonucu olmak zorundadır.

Tampon bölge gibi istemsiz geçişi minimuma indirecek yöntemler de vardır.

Ama eğer temelde bir GDO istemsizce GDO olmayan bir organizmayı melezleyebilirse…

Aslında daha önemli bir sorun var.

GDO’lu ekinlerden gelen gıda GDO’suz ekinlerden gelen gıdalardan farklı mı?

Bu soru en başından beri büyük endişe getirmiştir.

Kaderinde yenmek olan GDO’lu bitkiler muhtemel tehlikeler için kontrol edilir ve sonuçlar farklı araçlar tarafından değerlendirilir.

30 yıl ve binlerce araştırmadan sonra, bilim GDO’nun tarafında.

GDO’lu gıdalar yemek, GDO’suz eşdeğerlerini yemekten daha zararlı değil

Ama hemen hareket etmeyin, diğer iddiaların kaynağı video açıklamasında.

Peki ya zehirli olmak için düzenlenen bitkiler?

Örneğin BT(Bacillus thuringiensis) ekinleri.

BT bakterisinden alınan bir gen, değiştirilmiş bitkilerin zararlı böceklerin sindirim sistemlerini yokeden bir protein üretmesini sağlıyor.

Bitki kendi böcek ilacını yapıyor.

Bitkiyi yiyen böcekler ölüyor.

Kulağa ürkütücü geliyor!

Böcek öldürücü spreyler yıkanabilir.

Oysa zehir BT ekinlerinin içerisinde.

Aslında, o kadar da büyük bir mesele değil.

Zehir, değişik bakış açılarının konusudur.

Bir türe zararlı olan, diğer bir türü öldürebilir.

Örneğin kahve.Böcekleri öldüren bir zehirdir ama bize zarar vermez.

Ya da çikolata. Köpekler için tehlikelidir fakat insanlar için büyük bir keyiftir.

BT ekinleri belirli böceklerin sindirim bölgelerinin özel yapısına karışan proteinler üretir. Bizim için tamamen zararsızdırlar.

Karşı bir yaklaşım da var.

Belirli otkıranlara karşı bağışıklı olması için tasarlanmış bitkiler.

Bu şekilde, çiftçiler ekine zarar vermeden diğer bitkileri öldürerek onları yaygın bir şekilde kullanabilir.

Şimdi GDO’ların karanlık bölgesine geliyoruz.

Böcek ilacı endüstrisi için GDO’lar büyük bir sorun.

US’de satılan ekinlerin %90’ı herbisite dayanıklıdır, çoğunlukla glifosat’a da.

Sonuç olarak, glifosat kullanımı oldukça fazla arttı.

Bu sadece kötü değil.Glifosat diğer herbisitlere göre insanlara daha az zararlı.

Bitki yönetiminde daha dengeli olan yöntemler bir yana, ilaçlamanın tek güvenilir yöntem olduğuna dair çiftçiler kuvvetli bir özence sahip.

Bu, GDO tartışmasındaki en temel sorunlardan bir tanesidir.

Bu teknolojinin eleştirisinin çoğu aslında modern tarıma ve besin takviyemizi kontrol eden şirketlerin iş uygulamasına yöneliktir.

Bu eleştiri sadece geçerli değil, aynı zamanda önemli de.

Tarımı daha sürdürülebilir bir model ile değiştirmeye ihtiyacımız var.

GDO teknolojisi aslında savaşan bir düşman değil, doğayı korumamızı ve çevre üzerindeki etkimizi minimuma indirmemize yardım eden bir müttefiktir.

Bazı olumlu örneklere bakalım.

Patlıcan Bangladeş’de önemli bir ekindir ama sıklıkla bütün hasat zararlılar tarafından yok edilir.

Çiftçiler, böcek öldürücülere aşırı derecede dayanmak zorundaydı.

Bu sadece çok pahalı değildi…

Ayrıca çiftçiler sıklıkla hastalandılar.

2013’te yeni GDO’lu patlıcanın tanıtımı bunu durdurdu.

Daha önceden de konuştuğumuz, insanlara zararsız, etkili bir böcek katili olan BT proteini benzeri patlıcanlara yerleştirildi.

Bu, patlıcanlarda böcek öldürücü kullanımın %80 azalttı. Çiftçilerin sağlığı düzeldi ve gelirleri çarpıcı bir şekilde arttı.

Bazen, GDO’cu yaklaşım tek seçenektir.

1990’larda Hawaii’deki papaya (kavun ağacı meyvesi) endüstrisi, Hawaii Papayası’nı yok etmekle tehdit eden halkalı leke virüsü tarafından saldırıya uğradı.

Çözüm halkalı leke virüsüne karşı aşılı olmaya tasarlanmış bir papayaydı. O olmasaydı ülkenin papaya endüstrisi yıkılırdı.

Bu hikayeler çok dar bir kullanım alanını gösteriyor. Kullandığımız GDO’nun %99’u böcek ilacı üretiyor ya da onlara karşı direnç sağlıyor.

Yapabileceğimiz çok şey var. Bilim insanları beslenme şeklimizi geliştiren GDO’lar üzerinde çalışıyor.

Yüksek antioksidan seviyeli, hastalıklarla savaşmamıza yardım eden bir meyve gibi daha fazla ya da farklı besin üreten bitkiler

…ya da fazladan vitamin içeren pirinç.

Büyük ölçekte; kuraklık ve sele dayanıklı, düzensiz hava şartlarına ve iklim değişikliğine daha iyi adapte olabilecek, dirençli bitkiler tasarlamaya çalışıyoruz.

GDO sadece çevredeki tarımsal etkiyi azaltmıyor, onun korunmasına da yardım ediyor.

Bilim insanları mikroplar gibi havadan azot çekebilen bitkiler üzerinde uğraşıyor.

Azot yaygın bir gübredir ama birikimi yer altı sularını kirletiyor ve iklim değişikliğini hızlandırıyor.

Kendi azotunu toplayan bitkiler iki sorunu tek seferde çözebilir.

Gelişmiş ülkelerdeki aşırı gübre kullanımı ve gelişmekte olan ülkelerdeki gübre kıtlığı.

Bitkileri, amerikan kestane ağacı gibi, etkili karbon toplayıcılar olarak tasarlayabilir ve iklim değişikliğinin tersine dönmesini sağlayabiliriz.

Bugünkü araçlarımızla, sınırımız hayal gücümüzdür.

Her gün dünyada 11 milyon libre (yaklaşık 5 milyon kg) besin tüketiliyor.

Birleşmiş Milletler 2050’ye kadar %70 daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu tahmin ediyor.

Bu kadar fazla besini üretebilmek için giderek daha fazla orman yok ederek, tarla ve mera yaratmamız ve daha fazla tarım ilacı kullanmamız gerekecek.

Ya da şu an sahip olduğumuz toprakta daha etkili yöntemler bulacağız, GD ekinler gibi.

Yayılmak yerine yoğunlaştırmak, GDO’nun yeni organik olabileceği anlamına geliyor.

Kısaca, GDO sadece tarımı şiddetli bir biçimde değiştirme potansiyeline değil, sorumsuz davranışımızın etkilerini indirgeme potansiyeline de sahip.

GDO, biyosferimizi korumak için en güçlü silahımız olabilir.

Paetron.com’da ki desteğiniz olmadan yapılması imkansız bu videonun yapımı 600 saatten fazla sürdü.

Eğer dikkatlice araştırılmış içeriği desteklemek istiyorsanız, bu da çok yardımcı olur.

Ve ödül olarak kendi kuşunuzu alabilirsiniz

Eğer genetik modifikasyon hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız, fırsatlarını ve bu teknolojinin risklerini ve geleceğimizi nasıl etkileyeceğini anlatan başka videolarımız da var.